Xəbər lenti

 
Dağlık Karabağ sorunu yalnız Azerbaycan`ın toprak bütünlüğü meselesi değil, ayni zamanda Türk dünyası ile Türkiye`nin coğrafi bağını koparmağa hesaplanmış düşman projesidir. Zaten Rus emperyalizmi Türk Birliğinin kurulma ihtimalinin karşısını almaq için bu sorunu meydana getirmiştir. 
 
Dolayısıyla Dağlık Karabağ`da yaşananlar Azerbaycan kadar, diger Türk Cümhuriyetlerini, özellikle de Türkiye`yi rahatsız ediyor. Türk medyasının bu sorun baresinde yeterli bilgi aktaramaması kardeş ülkedeki bazi arkadaşlarımızda meselenin mahiyetine ilişkin bir sıra soruların yaranmasına neden olduğundan, onların bana ünvanladığı sualleri yanıtlamak kararına geldim. 
 
Öncelikle, Türkiye`li arkadaşlarımız “Neden Azerbaycan Ordusu Dağlık Karabağ`ın tamamını değil, Şuşa`ya kadar bölgeyi işğalden kurtarmakla yetindi” sorusuna yanıt arıyorlar. Sorunun en kısa yanıtı şöyle: Rusya buna imkan vermedi. Azerbaycan, Karabağ`ın strateji öneme sahip kalesi durumunda olan Şuşa şehrini Ermenilerden geri alınca, Rusya sözde “Barış gücü” adıyla askerlerini bölgeye yerleştirdi ve savaş taraflarına 10 Kasım Beyanatını imzalattırdı. 
 
Peki, neden Azerbaycan iktidarı kendi toprak bütünlüğünü tehdit eden bu belgeye imza attı? 
 
Fikrimce, bunun bir kaç temel nedeni var. Öncelikle, Azerbaycan Cümhurbaşkanı İlham Aliyev`in Rusya`lı meslektaşı Vladimir Putin ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan`la beraber imzaladığı belgede Dağlık Karabağ etrafındaki 7 ilimizin geri verilmesinin yanısıra, Dağlık Karabağ`ın da Azerbaycan`a ait olduğunu onaylanıyordu. Sonuç itibarile Azerbaycan`ın Dağlık Karabağ üzerinde egemenlik hakkı tanınıyordu. Zaten Azerbaycan bunun savaşını verdiğinden belge, Bakü`nün taleplerini karşılıyordu. Ayrıca, Ermenistan, savaşarak almadığımız, ama almak üzere olduğumuz 3 ilimizden çıkmak yükümlülüğünü kabul ediyordu. Amaç, Ermeni kanı dökmek ve daha fazla şehit vermek olmadığından Azerbaycan hakimiyetinin bu şartları geri çevirmesi de mantiken doğru olmazdı. 


 
O başka meseledir ki, Rus “Barış Gücü” askerleri bölgeye sokulduktan sonra Azerbaycan`ın egemenlik haklarını ihlal eden bir sıra eylemlerde bulunuyor, bu da ister istemez haklı endişelere yol açıyor. 
 
Azerbaycan Ordusunun yalnız Şuşa`ya kadar ilerilemesinin, daha da ireli gedememesinin bir başka nedeni bir takım global kuruluşların ve uluslararası hukukun taleplerinden kaynaklanıyor. Zira 1990 yıllarında Sovyetler Birliği`nin çöktüğü sıralarda Rus Ordusunun direkt iştirakı ile eliyalın Azerbaycan Türklerinin Dağlık Karabağ`dan sürülmesi sonucunda Bakü savaşı durdurmak için AGİT`e baş vurmuş ve örgütün nezdinde sözkonusu sorunun barışcıl çözümü için Minsk Grupu adlanan kurum yaradılmıştır. 1992 yılında kurulan kurumun üyeleri, Rusya, ABD ve Fransa gibi ermenisever devletlerden oluşmuştu. Minsk Grupunun aracılığı ile Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri yıllarca süren görüşmelerden sonra 2009 yılında İspanya`nın başkendi Madrid`de bazi razılıklara gelmişler. Elde edilen razılaşmalara esasen, Ermeniler Dağlık Karabağ etrafındaki 7 ilden aşamalı şekilde çıkacak ve bundan sonra Dağlık Karabağ`ın statüsü masaya yatırılacaktı. Madrid ilkeleri Ermenilerin ilk aşamada 5 ili – Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Kubadlı ve Zengilan bölgelerini terketmelerini öngörüyordu. Daha sonra ise Laçın ve Kelbecer illeri boşaltılacaktı. 
 
2011 yılının Haziran ayında Rusya`nın aracılığı ile Tatarıstanın başkendi Kazan şehrinde gerçekleşen bir başka zirve görüşünde işğalden önce ahalisinin yüzde 90`dan fazlası Türk olan Şuşa şehri de bu listeye ilave edildi. 
 
Gel gör ki, üzerinden 9 il geçmesine rağmen Ermeniler çeşitli behanelerle bu razılaşma ilkelerini yerine getirmediler ve 2018`de iktidara gelen Nikol Paşinyan Dağlık Karabağ etrafında müzakereleri durdurma kararı aldı. Bununla da yetinmeyip Azerbaycan`a tehditler savurmağa başladı. Son Karabağ savaşında Ermenistan`ın Savunma Bakanı olan Davit Tonoyan hatta Azerbaycan`ı “yeni savaş yeni toprak işğalı demek” sözleri ile tehtit etti. Paşinyan`ın da çok saylı aşağılayıcı tavırları ve müzakerelerden çekileceğini beyan etmesi Dağlık Karabağ sorununun barış yoluyla çözümü varsayımını tamamile ortadan kaldırdı. Zaten Azerbaycan`ın da son Karabağ savaşına girmesinin başlıca nedenlerinden biri de bu idi. 
 
Diger önemli neden Batı dünyasının desteğine güvenen Ermenistan`ın durmaksızın Azerbaycan üzerine yürümesi ve 2020 yılında iki defa açık savaşa girişmesiydi. Batının desteği ile iktidara gelen Paşinyan kendisinin demokratik yolla seçildiyi, Azerbaycan hakimiyetinin ise guya bu imajının olmaması yüzünden nasıl olsa dünya birliği tarafından destekleneceği gafletine kapılarak, Ermenistan`ın mağlubiyetini getiren son tehlikeli oyuna girdi. Azerbaycan da sonunda mecburen II Karabağ savaşında kendisini savunmak zorunda kaldı.
 


Dolayısıyla bu savaş Azerbaycan`ın istemeden celbedildiği savaş idi ve amaç ermeni saldırılarını önlemeğin yanısıra, Erevan`ı Madrid ve Kazan ilkelerini yerine getirmek durumunda bırakmaktı. İşte, bu sebepten Azerbaycan Cümhurbaşkanı savaşın ilk gününden son anına kadar alacağını belirtiği illerin listesini Şuşa`ya kadar götürüyor, söylemsel olarak bile, Dağlık Karabağ`ın diger bölgelerine geçmiyordu. 
 
Neden uluslararası çevreler Hankendi ve Dağlık Karabağ`ın diger bölgelerine farklı yanaşma sergiliyorlar? 
 
Bunun başlıca nedeni Dağlık Karabağın Sovyet yıllarındaki statüsü ile bağlıdır. Bilindiği üzere, Sovyet hakimiyeti döneminde iradesi ve gerçek devlet idaresi kendi elinde bulunmayan Azerbaycan`da tüm politikalar Moskov tarafından belirleniyordu. Azerbaycan Sovyetler Birliğinin sözde bağımsız üyelerinden olsa da, Moskov`dan gelen direktiflere esasen yönetiliyordu. O yıllarda ise Dağlık Karabağ`a kültürel statü verilmiş ve bölgede ermeniler yerleştirilmişti. 
 
Dağlık Karabağ`ın ermenileştirilmesi siyaseti aslında 19. Yüzyılın ilk yıllarına kadar uzanıyor. 1804-1813 ve 1826-1826 yıllarında İran`daki Türk hanedanlığı olan Kacar devleti ile savaşan Çar Rusyası Azerbaycan`ın kuzey hissesini işğal etti. Bununla yalnız Kuzey Azerbaycan Rus esaretine düşmekle kalmadı, demografik yapısı Farsların lehine değiştiğinden İran`daki bin yıllık Türk egemenliğine de tedricen son verildi. Savaştan yüz yıl sonra 1925`de Kacar devleti yıkıldı ve yerine Pehlevi hanedanlığı kuruldu. Pehlevi hanedanlığının yürüttüğü farslaştırma politikaları sonucunda bugün İran Türkleri tarihlerinin en maşakkatlı devrini yaşıyorlar. 
 
Tabii ki, Kuzey Azerbaycan da Rus işğalinden kendi nasibini fazlasıyla aldı. Sovyet yıllarında Kafkazya`nın kuzey hissesini kendi topraklarına katan Rusya bölgenin güney hissesinde ise Ermenilerin lehine demografik değişiklikler yapmağa başladı. 1828 Şubatında Kacarlarla bağlanan Türkmençay anlaşmasın taleplerini ihlal ederek, İran`daki ermeni nüfuz Azerbaycan`a göçürüldü, şimdiki Ermenistan ve Dağlık Karabağ bölgelerinde yerleştirildi. Amaç yukarıda da kaydettiğimiz gibi, Türkiye ile Türk dünyası arasında tampon bölge oluşturmak ve Osmanlı`nın son döneminde savunmağa başladığı Turan kuruculuğunun karşısını almaktı. 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus Savaşını kazanan Moskov 1920`lere kadar Türkiye`nin kuzey-doğu bölgesindeki ermenileri de şimdiki Ermenistan ve Dağlık Karabağ`a yerleştirerek kendi amacına bir adım da yaklaştı. 
 
Tabii ki, Ermeniler Kuzey Azerbaycan topraklarına yerleştirildikten sonra bölgedeki Türk nüfus sıkıştırılarak başka arazilere sürüldü. Sadece 20. Yüzyılda şimdiki Ermenistan ve Karabağ topraklarından 4 kez böyük göç yaşanmıştır: 1905-1906, 1918-1920, 1948-1953, 1988-1991 yıl sürgünleri. 1948-1953 yılları istisna olmakla, tüm sürgünler Rus ordusunun direkt katılımı ve her türlü siyasi, askeri yardımıyla vuku bulan katliamlarla gerçekleşmiştir. 
 


1918-20 yıllarında Osmanlının yardımları ile Azerbaycan halkı Nahçıvan`ı ve Dağlık Karabağ`ı çetinlikle elinde tuta bilse de, Sovyetler Birliği döneminde bu şansını da kaybetti. Sovyet Rusyası Nahçıvanın Zengezur ilini Ermenistan topraklarına katarak Türkiye ile Azerbaycan ve Türk dünyası arasında coğrafi kopukluğun oluşmasına neden oldu. Dağlık Karabağ ermenilerine ise Azerbaycan`ın içinde kültürel statü vererek gelecek bölünmelere yeşil ışık yaktı. Gerçi kültürel statüde Dağlık Karabağ vilayetinin Azerbaycan`dan ayrılmak hakkı bukunmuyordu ve Sovyetler Birliği dağılınca Ermeniler meseleyi oldu-bittiye getirmek yoluyla bağımsızlık kararı aldılar. Bu ise hem Azerbaycanın ulusal yasalarına, hem de uluslararası hukuka aykırı idi. 

Karabağ`ın şimdiki statüsü tartışmaları da yüz yıl bundan önce uygulanan Rus siyasetinden kaynaklanıyor. Bahis konusu Hankendi de Dağlık Karabağ Muhtar Vilayetinin sözde başkendi idi. 
 
Pekala, Azerbaycan Dağlık Karabağ`ın tamamen ermenileştirilmesine izin verir mi? 
               
İlk önce onu belirtelim ki, Azerbaycan devleti SSCB çöktükten ve ermeni bölücülüğü baş kaldırdıktan sonra Dağlık Karabağın özerklik statüsünü lağvetti. Bu karar Azerbaycan`ın en zor günlerinde bile, Karabağ`dan vazgeçmeyeceğinin en belirgin örneğidir. Hazırdaki Cümhurbaşkanı İlham Aliyev konuyla bağlı söylevlerinde Dağlık Karabağ`a herhangı özerklik ve ya bağımsızlık statüsünün verilmeyeceğini açık şekilde dile getirmiştir. 
 
Uluslarası ve milli Anayasal hukuka esasen de, bu, Azerbaycan`ın egemenlik hakkıdır. Ayrıca, Anayasasına göre, uniter devlet olan Azerbaycan`da hiç bir özerk haklara sahip bölge bulunamaz. En önemlisi ise, Anayasanın sözkonusu maddesi değiştrilmek için halk oylamasına da çıkarılamaz. Dolayısıyla, uluslararası baskılara maruz kalacağı taktirde bile, Azerbaycan iktidarının bu meselede Ermenilere taviz vermek hukuku yoktur. 
 
Öyleyse, neden Dağlık Karabağ`da Ermenistan ve sözde “ulusal” bayraklar dalğalanır, Rus “Barış gücü” ise buna göz yumuyor? 
 
Kanımızca, yukarıdaki sorunun bir cevabı var: Rusya Dağlık Karabağ`da kendi üzerine düşen görevlerini yerine getirmiyor, uluslararası ve ulusal hukukları çeğniyor. Zaten uluslararası hukuka esasen, Rusya oraya “Barış gücü” de gönderemez. Bu, yalnız BM`ın kararı ve bir kaç ülkenin katılımıyla gerçekleştirilbilir. Rusya ise kendisini “bölgesel kabadayı” olarak görüyor, hiçbir hukuk tanımıyor ve başka bir ülkenin, o cümleden Türkiye askerlerinin bile, bölgeye gelmesini istemiyor. Oysa toprak onun yok, Azerbaycan`ındır ve kimin bu bölgeye askeri güç göndereceğine Bakü karar verebilir. 
 
Bakü neden karar veremiyor? 
 
Görünen şu ki, Bakü, vereceği kararın havada kalmasını istemiyor ve Rusya-Türkiye savaşının çıkacağından, Azerbaycan`ın da iki büyük güç arasında askeri harp alanına çevrileceğinden endişeleniyor. O yüzden de sorunun çözümünü zamana yaymağa çalışıyor. 
 
Heydər Oğuz
Ovqat.com


Ana səhifəyə qayıt        Baxış: 6 250          Tarix: 5-01-2021, 17:40      

Xəbəri paylaş


Paylaş:   

Prizma